Haberi televizyonda izledim, Halkın Sesi de birinci sayfadan vermiş. Başbakanın konuşma yaptığı sırada kalabalık içinden bir genç “Ben de bir AKP’li olarak …” diye başlayan konuşmasında başbakana “Sayın başbakanım TTK mülakatları sırasında Siirt’ten hanımınızın memleketinden 200 kişi gönderdiniz mi?” diye soruyor. Bunun üzerine başbakan da “biz büyük işlerin adamıyız, böyle küçük hesaplarla işimiz olmaz” türünden sözlerle uzun uzun, bir güzel açıklama fırsatı bulmuş oluyor.
Günlerce önceden bir “müjde” beklentisi içine sokulmuş halk, içi boş bir konuşma dinleyip tam dağılacağı sırada kalabalık içinden, gencin sorusu geliyor. Üstelik o kadar net anlaşılıyordu ki! Sanki başbakanın duyması özellikle sağlanmış gibi. Gelen soru, halka müjde veremeyen başbakanın, hiç değilse kendi seçim bölgesine torpil yapmayan adil bir başbakan olduğunu göstermesi bakımında halk üzerinde olumlu etki yapabilirdi. Sanki düzemece bir çanak soru!
İşsiz bir gencin çanak soru sormasını gerektiren bir durum olabilir mi? Hayır. Bu gencin konuşmasına “Ben de bir AKP’li olarak …” diye başlaması ilginç. İki açıdan ilginç: Birincisi, 1120 kişinin alınacağı yere 41446 kişinin başvurduğu bir ortamda, yani işsizliğin olabilecek en ciddi boyutta yaşandığı bir ortamda işsiz bir gencin bu sisteme muhalif bir partiden olması beklenir. Böyle olmayıp aksine, bu sistemin üreticisi ve devamını sağlayıcı sağ bir partiden olması siyasal bilincin gelişmediğinin çok açık bir işaretidir.
İkincisi: Halkın Sesi’nde işsiz gencin fotoğrafını gördüğümde giydiği fanilanın (tişört) göğsünde yazan yazıyı okuyorum; “Arizona State- Phoenix”. Milli Görüş’ten gelen bir partinin sıradan bir taraftarının göğsünde Amerika Birleşik Devletlerinin bir devletinin ve o devletin başkentinin adı… Niçin? Son yıllarda ihraç fazlası malların piyasaya sürülmesiyle herkes İngilizce yazılı giysiler giyer oldu. (Bir de markalı giysilerle, ötekine üstünlük taslamak için giyenler de var tabii.) Hadi herhangi birinin böyle şeyler giymesi normal karşılanabilir. Ancak AKP gibi Milli Görüş’ten geldiğini söyleyen bir kadronun kurduğu, bakanlarının milletvekillerinin beş yıldızlı otellerde oruç açıp, koridorlarında namaz kıldığı bir partinin taraftarının giydiği giysiye daha dikkat etmesi gerekmez mi?. Yoksa genel başkanı (Recep Tayip Erdoğan) daha başbakan olmadan Bush tarafından kabul edilen bu partinin, sıradan taraftarı bile ABD yanlısı mı acaba diye kafalarda soru işareti oluşmaz mı?
Neyse gelelim olayın öteki iki yüzüne. Birincisi, işsiz gencin sorusu ve başbakanın cevabı… Soruya göre 200 Siirtli, TTK’da işe alınmak üzere getirilmiş. Diyelim ki gerçekten getirildi ve hepsi işe alınacak. Sonuçta Siirtli insanlar da bu ülkenin vatandaşıdır ve doğal olarak işe başvurma hakları vardır. Zonguldaklı işsizlerin de başka illerde iş arama hakları olduğu gibi. Zonguldak’tan işe alınacakların sayısının 200 azalması; başvuran 41446 işsiz yanında nedir ki? Hatta 1120 değil de 2220 kişi işe alınsa ne olacak? Hangi sorun çözülecek. Geride onbinlerce insan gene işsiz gene umutsuz kalacak. Sorun yalnız Zonguldak’ın değil bütün Türkiye’nin hatta bütün dünyanın sorunudur. İşsizlik sorununun çözümü mevcut siyasal yapı içinde mümkün değildir. Hatta çözülecek gibi olsa sistem derhal işsiz üretir. Çünkü belli sayıda işsizin bulunması mevcut çalışanların işveren ile ücret pazarlığı yapmasını zorlaştırır. İşveren zorlandığı an “aynı ücrete çalışacak milyonlarca işsiz var” der ve işçiler de işsiz kalma korkusuyla verilene razı olur.
İkincisi de şudur: Başbakan doğru söylemiştir: Onlar 200 kişinin işe girmesi gibi küçük işlerle uğraşmazlar. İşe girebilmek bir işsiz için bütün yaşamını değiştirecek, çok önemli bir olaydır. Ancak bu o işsiz için böyledir. Başbakan için Zonguldak’ta onbinlerce işsizin bulunması da küçük işlerdendir. Onların büyük işleri var. Örneğin, Arap ve İsrail sermayesine ülkeyi pazarlamak, özellikle Atatürk döneminde olmak üzere sanayileşme döneminde yapılmış ne varsa satıp yok etmek. ABD’nin yakın çevremizde başlattığı ve başlatacağı savaşlara yardım etmek. (Bizzat başbakanın ağzından duymuştum: ABD’nin Büyük Ortadoğu Politikalarına tam destek veriyoruz” diyordu.) Bunlar gerçekten büyük işlerdir ve bunların yanında Zonguldak’ta aç ve işsiz gezen onbinler deryada damla kadar önemsizdir.
Hatta Türkiye’de milyonlarca (bu kelimeyi bir kez daha okuyun lütfen: milyonlarca) işsizin bulunması dahi başbakan için önemli olmamalıdır. Niçin? Çünkü; Türkiye siyasal olarak sağa yatmış bir ülkedir. Toplumun %80’i sağa eğilmişken ve başbakanın tekrar kazanma şansı varken işsizlerle niçin ilgilensin? İşsizlikle, yoksullukla, adil bir gelir dağılımı ile ilgilenmek bu sorunları gidermeye çalışmak sağ siyasetin ilgi alanına girmez. Sağ siyaset sermayenin sözcülüğünü yapmak ve sermeyenin çıkarlarını korumak için yapılır. Tersini söyleyen, düşünen varsa siyasal terminolojiyi bilmiyor demektir. Bilmemek anlaşılabilir bir şeydir ancak bilmediğinin farkında olmadan her konuda uzman kesilecek kadar küstah olmak bu çağda kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu toplum maalesef ezbere yaşayan cahil bir toplumdur ve bunun acısını çok daha ağır bedeller ödeyerek yaşayacaktır. Bu konuda siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu başkanlığında yapılan ve 11 Haziran 2006 tarihli Hürriyet’in internet sayfalarında yayınlanan “Sağ radikal bir ülke olduk” başlıklı bir araştırma sonucunun; başta sol partililer olmak üzere, toplumun her bir bireyi tarafından okunmasında ve çok iyi anlaşılmasında hayati önem vardır.
Yazının adresi: http://www.hurriyet.com.tr/pazar/4557868.asp?m=1&gid=69#top)
Yakın çevresinde, çoluk çocuğa karışmış işsiz akrabaları bulunan birisi olarak başbakana soru yönelten işsiz gence diyeceğim odur ki, sevgili dostum sizin birinci sorununuz işsizlik değil bilinçsizliktir. Bu bilinçsizlik sizi sürekli işsiz bırakacağı gibi aynı zamanda sizler adına bir şeyler yapmaya çalışan toplumcu, duyarlı insanların bu düzen içinde sürekli hapislerde süründürülmesine de neden olmaktadır.
Protokol ve enerji kerizi
Geçen hafta kentimizde “15. Kömür Kongresi” yapıldı. Açılışta Vali, Belediye Başkanı ve TTK Genel Müdürü yoklardı. İktidar partisinden hiç kimse de yoktu. Orada olmamalarını herkes garip karşıladı. Doğrusu bence gelmedikleri iyi oldu. Hatta diğer siyasiler de gelmese daha da iyi olurdu. Zaten gelenlerin kömür ve dünya enerji politikaları üzerine söyledikleri bir şey de yoktu. Her zamanki lafazanlıklar… Böyle kongrelerde protokoller hepten kaldırılsa sanırım her şey daha güzel olacak.
Kongrenin ikinci günü yapılan “Türkiye’nin Enerji Gereksiniminde Kömürün Yeri ve Geleceği” başlıklı panelde her konuşmacı, biri iki konu dışında, herkesin bildiği sorunların tespitini yapıp bıraktı. Çözüm önerisi? Yok.
Biz gene de televizyonlarda ve gazetelerde pek yer almayan bir bilgiyi sizlerle paylaşalım: Kömürle çalışan termik santrallarda elektrik 4-5 sente (sent doların yüzde biri, bizdeki kuruş gibi), hidrolik santrallarda 1 sente elde edilirken, yüce yöneticilerimiz, patronlara söz verdiği için özel sektörce işletilen doğal gazlı elektrik santrallarından 14 sente aldığı elektriği halka 8 sente satıyormuş. Hatta devlet, özel santrallerden elektrik alabilmek için daha ucuza elektrik üreten kendi santralını durduruyormuş. Üç dört yıl önce Çatalağzı Santralı’ndaki iki ünitenden birinin bu yüzden durdurulduğunu biliyorum. Yani kendi kömürümüzle çalışan santralı durdurup, dışardan dövizle aldığımız doğal gazı kullanan özel sektör santralının ürettiği pahalı elektriği satın alıp halka dağıt! Yapılan bu. Üstelik Danıştay, özel santrallarla yapılan bu sözleşmeleri iptal ettiği halde, hükümetler mahkeme kararına uymuyorlarmış. Bütün bunlarla birlikte, insanlara “nükleer santrala ihtiyaç var” dedirtmek için elektrik kesintisi yapılıyor! Biliniz ki; bunlar enerji krizinden değil “enerji kerizi” olmamızdan kaynaklanıyor. Kamuoyunun bilgisine sunulur.
Enerji konusunda, aynı patronların ulusal yayın organları bu bilgileri asla kamuoyuna duyurmuyorlar. Peki ya yerel basın? Onlardan bu bilgileri yazan-çizen, gösteren var mı? Onlar da parti başkanlarının ve sendika başkanının hararetli konuşmalarını yarım yamalak dinleyip ortalıktan kayboluyorlar. Meselenin asıl sahibi halk ise Mehmet Ali Erbil’in canlı yayında indirdiği pantalonlarla oyalansın… İşsiz gencimiz, Siirtlileri rakibi zannetsin. Arkada ‘büyük işlerin, büyük adamları’ böyle büyük işlerle uğraşıyorlar. Bazı enerji bakanları boşuna Yüce Divan’da yargılanmadı. Gerçi yargılandı da değişen ne?