Skip to main content

Üniversitede Dersler Başlıyor

Eylül’ün son haftasındayız. 12 Eylül 1980’de, o zamanki adıyla Zonguldak Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi (ZDMMA) şimdiki Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölümü’nde ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçmiştim. Okul açılınca, bazı öğrencilerin gözaltına alındığını ve Askeri Cezaevlerinde tutulduğunu duyduk. 1981 yazına doğru iki kolunun altında birer koltuk değneği ile gelen dindar kesimden bir öğrenciyi anımsıyorum. EKİ Merkez Atölyelerinde staj yaptığım günlerde tanımıştım kendisini. Solculardan da çok sayıda öğrencinin ceza aldığını, işkence gördüğünü duymuştuk. Yıllar sonra hem ülkücü, hem solcu kesimden pek çok kişinin “kullanıldık” diye açıklamalarını okuduk. Bu nedenlerle olsa gerek, Eylül bende hep hüznü çağrıştırır. Benim gibi pek çok kişi için hüzün günü olan 12 Eylül, bu yıl ilköğretim okulları ve liselerin açıldığı güne rastladı ve bu günde öğrenciler okullarına kavuşmanın heyecanını yaşadılar.

Aradan 25 yıl geçti ve bu süre zarfında neler neler değişti. Staj yaptığım iki kurumdan biri; Çaycuma Selüloz ve Kağıt Fabrikası özelleşerek OYKA Kağıt oldu. Diğeri, Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ), Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) oldu. Adı gibi her şeyi değişti. Staj yaparken her türlü cihaz, donanım ve imalat yöntemlerini gördüğümüz Merkez Atölyeleri, sonradan Maden Makinaları Fabrikası oldu. Yazın staj günleri ikindisinde iki el tavla attığımız Sahil Kahvehanesi, şimdi “Sahil Cafe” olarak eski sakin günlerin inadına tıklım tıklım doluyor. Bugün (25 Eylül 2005) Sahil Kahvesi’nin önündeki söğüdün dibinde, Ferhat’ın getirdiği nefis çayı yudumlarken çivisi çıkan bu kentte, bu söğüdün kim tarafından dikildiğini merak ediyorum.

Sahil Cafe - 25 Eylül 2005

Türkiye’de az sayıda olduğuna inandığım, sevdiği işte, severek çalışan kişilerden biri olarak, şimdi, stajdan gelen öğrencilerimin stajlarını değerlendiriyorum. Öğrencilerden gözlemim o ki; eleştirel bakış açısı yakalayabilmiş, kendi kendine soru sorabilen öğrenci sayısı oldukça az. Büyük çoğunluğu staj yaptığı yerde kendilerine ilgi gösterilmediğinden yakınıyor. Öte yandan hazır ilgi, hazır bilgi bekleyenler çoğunlukta. “Ben ne yapabilirim, benim kendi fikrim, yapmak istediğim nedir?” diyebilen çok çok az. 12 Eylül’ün, toplumun dinamik kesimlerini sindirme politikaları ve getirdiği eğitim-öğretim sisteminin doğal sonucu olsa gerek. Oysa bu gençler üç-beş yıl sonra uluslararası arenada kendi ayakları üstünde durabilecek, Türkiye adına işler yapabilecek insanlar olmalılar. Daha da ötesi insanlık ve uygarlık tarihine, buluşları ve eserleri ile katkıda bulunabilecek insanlar olmalılar. Uluslararası olmanın temel koşulu olan yabancı dil bilmek konusunda üniversitemiz üç yıl önce, İngilizce hazırlık sınıfı uygulamasına geçerek büyük bir adım atmıştır. Ancak bu tek başına yeterli değildir. Bu, aileden ve ilkokuldan başlayarak dogmalardan uzak, özgürce düşünebilecekleri, tartışabilecekleri bir ortam ve eğitim-öğretim sistemi ile mümkün olacaktır. Çocuklar ve gençler karşılarında model insanlar, model davranışlar görmek ister. Gençlerin yakındığımız yanları, biraz da, göz kendi çapağını göremez sözünde olduğu gibi aslında kendimizde göremediğimiz kendi kusurlarımız demektir.

Bu arada, halâ Akademi diyenler olsa da Zonguldak Karaelmas Üniversite’miz, 13 yaşını çoktan doldurdu. Bartın ve Karabük illeri ile Alaplı, Çaycuma, Devrek ve Ereğli ilçelerini kapsayan geniş bir yerleşke (kampus) ağı ile ülkemize ve bölgeye hizmet veren, 15 bin kadar öğrencisi ile büyük bir kurum. Geçen hafta öğrenciler geldi. İnternet üzerinden derslerini seçtiler. Fiilen derslere bu hafta başlanıyor. Daha 10 yıl önce internet kelimesini yeni yeni duyuyorduk, o da yalnız elektronik postadan ibaretti. Kullandığımız araç-gereç ve kavramlardaki değişimin hızı inanılmaz boyutta. Ancak bu değişime, olumlu bir anlam yükleyip; ‘gelişme’ diyebiliyor muyuz? Yanıtlanması ve üzerinde hemfikir olunması, analizci düşünce yapısına sahip kişiler için zor bir soru. Oysa kısa devre düşünenler için “evet” ya da “hayır” diye cevaplanabilecek kadar da kolay bir soru. Kısa devre düşünce yapısı bizi daha uygar, daha demokratik, daha üretken ve buluşçu yapmaya yetmeyecektir. Asıl gereken, eleştirel düşünce yapısına sahip olmaktır. Bunun yolu da; beşikten mezara kadar, dogmalardan uzak, bilimsel düşünceye dayalı eğitim-öğretim ve yaşam modelinden geçmektedir.

Ne mutlu ki, her şeye rağmen sorgulayan, soru soran gençlerin oranı her geçen gün artmaktadır. Ve bu gençler, Zonguldak’ın niçin bu kadar pahalı olduğunu, kiraların niçin bu kadar yüksek olduğunu da sorgulamaktadırlar. Maalesef pek çoğunda Zonguldak hakkında olumsuz düşünceler oluşmaktadır. Bunda, şehirdeki herkesin bir şekilde payı vardır. Öğrenciler, kiracı ve müşteri olarak yalnızca gelir kapısı olarak algılanmaktadır. Sadece öğrenciler için değil, şehirde ciddi bir barınma sorunu vardır. Kredi ve Yurtlar Kurumunun öğrenci yurtları, çevresi demir parmaklıklar ile çevrili, giriş ve çıkışlardaki ürkütücü turnikeleriyle daha girişte, insanda cendereye girmiş hissi uyandırmaktadır. Çok katı kurallar ile hemen hepsi reşit olan, öğrenci olmasalardı tüm anayasal ve yasal haklarını kullanma yetisinde olan gençler, öğrenci olunca kısıtlanıyorlar. Gençlerimizin bir kısmının yeterli olgunluk gösteremediğini kabul etmekle birlikte, çözümün onlara yetki ve sorumluluk vererek aşılabileceğini düşünüyorum.

Kentin tüm resmi ve özel kurumları ile varlıklı kesimi, öğrencilere başta burs olmak üzere destek sağlamaya çalışmalıdır. Daha üç gün önce Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne gelen bir Tıp Fakültesi öğrencisi, babasının emekli işçi olduğunu, ablasının da başka bir ilde tıp fakültesinde okuduğunu, burs bulamazsa okulu bırakmak zorunda kalacağını bildirmiştir. Kente sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmak ve ağzımızdan düşürmediğimiz komşusu açken uyuyan bizden değildir sözünü inanarak söylemek sadece lafta kalmamalıdır.

Dışarıda kahve köşelerine mahkum ettiğimiz, enerjilerini ve ruhlarını söndürdüğümüz milyonlarca genç varken, üniversite okuma şansı elde etmiş öğrencilerimizin her türlü dogmadan uzak, tartışmacı, soru soran bireyler olmasını diliyorum. 2005/2006 eğitim-öğretim yılının daha çok okumak, daha çok soru sormak, daha çok üretmek, daha çok bilinçle eğlenmek için yeni bir heyecan getirmesini diliyorum.

NOT
Bu yazı, 27 Eylül 2005’de Zonguldak’ta çıkan yerel Halkın Sesi gazetesinde yayınlanmıştır.