Skip to main content

İnsan: Kurt mu, kuzu mu?

Erich Fromm (1900-1980) psikoterapist, Marks ve Freud’un görüşlerini birleştirip yeni bir görüş ortaya koymasıyla, ölümünden yıllar sonra bile bilim dünyasında saygıyla anılan bir bilim insanı. O, “Sevgi ve Şiddetin Kaynağı” adlı kitabında esas olarak bu soruya yanıt bulmaya çalışıyordu: “İnsan: Kurt mu, kuzu mu?” Tam 25 yıl önce okumuştum. Okuduğumdan aklımda kaldığı kadarıyla sorunun yanıtı şöyle idi: “İnsan ne kurttur, ne de kuzu. İnsan boş bir kağıt olarak doğar, sonra ekonomik koşullar ve kültürel çevre o kağıdı doldurur ve kişilik oluşur. İçinde bulunduğu çevreye bağlı olarak ortaya kurt da çıkabilir, kuzu da” Bu görüşe karşı çıkanlar, insanın kişiliğinin belirlenmesinde genetik kodların da etkili olduğunu iddia ediyorlar. Erich Fromm’un vardığı yargılar, klinik deneylerden elde ettiği sonuçlara dayanıyordu. Ancak bilimde mutlak doğrular yoktur. Yani onun dediğini de ona karşı söylenenleri de mutlak doğru olarak kabul etmek hatalı bir davranış olur.

Geçenlerde evlerine misafir gittiğimiz bir dost aile anlattı: Misafirlikten dönerlerken beş yaşındaki çocukları tutturmuş “bana oyuncak tabanca alın” diye, gece yarısı markete gidip oyuncak tabanca almak zorunda kalmışlar. Nitekim bizim gittiğimiz akşam da çocuk tabancadan başka şeyle oynamadı. Evlerinde silah kelimesinin bile kullanılmadığı, anne-babanın üniversitede doktoralı öğretim üyesi olduğu ailede çocuktaki bu silah sevgisi nereden geliyor acaba?

Yakın akraba çevremden bildiğim, çocukların sürekli vurdulu-kırdılı filmler seyrettiği örnekler de var. Cahil aile bireyleri çocuklarını doğru yönlendiremiyor türünden kolay yorumların tutarlı olmadığını üstteki örnek gösteriyor. Televizyonlarda çizgi filmler ve bilgisayar oyunlarının büyük bir kısmı ise tam bir felaket…

İskandinav ülkelerinde (ya da yalnız İsveç’te) oyuncak silahların üretim ve satışının yasak olduğunu yine yıllar önce okumuştum.

Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı (ZOKEV), 23 Nisan 2005’te ”Silaha Hayır, Yaşama Evet” ve ”Oyuncak Silahını Getir, Yaşatabileceğin Canlıya Sahip Ol” kampanyası düzenleyerek; oyuncak silahını getiren çocuklara balık, çiçek ve çam fidanı hediye etmişti.

Geçen hafta bir gece 24:00 yerel haberleri izlerken silahların sergilendiği bir ortamda öğrencileri görünce irkildim. Az sonra aynı irkilmeyi yaşayan bir dostumun e-mektubunu gördüm. İki-üç gün sonra da olayın ulusal gazetelere taşındığını da gördüm. Ulusal basına taşınmasının asıl nedeni, Ahmet Öztürk arkadaşımızın bu olayı kınayan bir mektubu Zonguldak Emniyet Müdürlüğü’ne göndermiş olmasıdır. Ahmet Öztürk mektubunda da belirttiği gibi önce çocuklarını silahtan uzak tutmak isteyen bir babadır sonra ZOKEV Yönetim Kurulu üyesi ve İkinci Başkanıdır. Dolayısıyla verdiği tepki normal karşılanmalıdır.

Normal olmayan bu çocukların, bu sergiye götürülmesi, hatta böyle bir serginin bizzat kendisidir. Türkiye’de toplumun ortalama bilgi ve kültür seviyesinin düşüklüğü ortada ve tarihimizden gelen at-avrat-silah üçlemesi varken artık tarihe gömülmesi gereken ilkel duyguların hafızalardan silinmesi için gerekli adımların atılmasını sıradan insandan beklemek anlamsız. Ancak öğretmen mesleki örgütleri, pedagoglar, psikologlar, psikolojik rehberlik öğretmenleri niçin bir açıklama yapıp insanları bilinçlendirme yoluna gitmezler. Muhtemelen böyle bir olaydan haberleri bile olmamıştır. Çünkü boş lakırdı etmekten gazete okumaya, haber dinlemeye vakti olmayan cahil bir toplumuz. Hoş, haberimiz olsa bile tepki vermeye korktuğumuz da bir başka gerçek. Hep mi böyle miydik, yoksa yaşadığımız baskı ve darbe ortamları mı bizi bu hale getirdi?

Çocuklara sigaranın zararlarını anlatırken kendisi sigara içen büyüklerin yaptığından farklı bir davranış değil bu. Bu toplum kendi içinde binlerce çelişki içeriyor. Bu durumun yalnız bize özgü olduğunu sanmıyorum. Bizdeki farklılık; problemlerin henüz daha temel konularda yaşanıyor olmasında… Çağdaş uygarlık yoluna giden ana yola çıkamadan, henüz tali yollarda düşe kalka yürüyoruz.

Kıymeti kendinden menkül yöneticilerimiz, her şeyi bildikleri kanısından kurtulup hiç değilse çocuklar söz konusu olduğunda bir uzmana danışsalar… Biz sıradan yurttaşların anlayamadığı, şu makam koltuklarının sihri ne menem şeydir ki oraya oturanlar (en alttakinden en yukarıdakine) kendini dünyanın hükümdarı ve her türlü bilgiyle donanmış zannediyor. Olaydan birkaç gün sonra, yine kablolu yayındaki yerel tv kanalından izlediğimize göre Zonguldak Emniyet Müdürü ve beraberinde bir grup, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Çocuk Yuvasına giderek, oradaki çocuklara oyuncak dağıtmışlar. İçlerinde oyunca silah var mıydı acaba?

Bu arada, Erich Fromm’un beş-altı kitabının Türkçesi olduğunu biliyorum. Özellikle yukarıda andığım kitap yanında; “Sevme Sanatı” ve “Sahip Olmak ya da Olmak” kitaplarını tavsiye ederim. Silah tutan ellerin kalem tutması ve silahsız, savaşsız bir dünya umuduyla…

NOT
Bu yazı, 11 Nisan 2006’da Zonguldak’ta çıkan yerel Halkın Sesi gazetesinde yayınlanmıştır.