Skip to main content

Sağlığımız – Gürültü ve Uygarlık

Bir görüşe göre toplumlar üçe ayrılır: 1) Kural ve yasa ortaya koyabilen ve bunlara uyan toplumlar. 2) Kural koyabilen ancak bu kurala uymayan toplumlar. 3) Kural koyamayan dolayısıyla kurala uyma gibi derdi olmayan toplumlar.

Bu sınıflandırmayı yapanlara göre, Avrupa Birliği ülkelerinde, Kanada’da, İskandinav ülkelerinde yaşayan toplumlar 1. gruba; ilkel kabile toplulukları 3. gruba girmekteler. Türkiye gibi ülkelerde yaşayanlar ise 2. gruba dahil edilmekteler. Yani bizler yasa yönetmelik, yönerge vs. her türlü kuralı çıkartıp yürürlüğe koyan ancak bunlara uymayan ya da keyfince uyan toplumlardan sayılıyoruz.

Doğru mu? Birlikte tartışalım.

Çok basit bir örnek: Trafikte kırmızı ışıkta geçmek yasaktır. Bu yasak nerden geliyor? Modern ve kalabalık yaşamın dayattığı bir zorunluluk. Yasası, yönetmeliği yani tanımlanmış kuralı var mı? Var. Kim çıkarmış? Bütün toplumu temsilen yasa ve yönetmelik çıkarma yetkisi verdiğimiz kurum; yani Türkiye Büyük Millet Meclisi. O halde herkesin toplu yaşamın gereği olarak o kurala uyması gerekiyor. Ne kadar uyuluyor? Tartışmalı. Gerek yaya, gerekse sürücüler kısmen uyuyor.

Ne zamandır yazmak istediğim bir konu idi “gürültü”. Gürültü basit olarak, “hoşa gitmeyen, istenmeyen, rahatsız edici ses” olarak tanımlanabilir. Bunca derdin arasında gürültü kimin umurunda diye düşünenler çıkacaktır. Ancak, yaşamımızı etkileyen pek çok rahatsızlığın ana kaynağıdır gürültü. Çoğu zaman bunun farkına bile varmayız.

2872 sayılı Çevre kanunu 11 Ağustos 1983 tarihli Resmi Gazete’de, bu kanuna dayanılarak çıkartılan Gürültü Kontrol Yönetmeliği 11 Aralık 1986’da Resmi Gazetede yayınlanmış.

Bu yönetmeliğe, AB uyum süreci kapsamında bir yenisi eklenmiştir: “Çevresel Gürültü’nün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” (1 Temmuz 2005 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı)

2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun Gürültü başlıklı 14. Maddesi’nde şunlar yazılıdır:
Madde 14 – Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde yönetmelikle belirlenen standartlar üzerinde gürültü çıkarılması yasaktır. Fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları, konutlar ve ulaşım araçlarında gürültünün asgariye indirilmesi için gerekli önlemler alınır.”

1 Temmuz 2005 tarihli son yönetmelik, “Konutlar, eğitim, kültür alan ve yapıları, sağlık tesisleri, otel ve dinlenme tesisleri, parklar ve mezarlıklar gibi kullanım alanlarını “çok duyarlı kullanım alanları” olarak kabul etmektedir. Yani gürültüye karşı çok duyarlı, dolayısıyla gürültüden en çok korunması gereken yerler burada sayılan yerlerdir. Aynı yönetmelik “Gürültüden Etkilenme”yi: Gürültünün, insan sağlığı ve konforu üzerinde; fiziksel, fizyolojik, psikolojik ve performans etkileri olmak üzere dört farklı olumsuz etkiyi kastetmektedir.

Gürültünün insanlar üzerine etkileri şu şekilde açıklanmaktadır (*):

“FİZİKSEL ETKİSİ
Gürültünün fiziksel etkisi, geçici veya işitme hasarları şeklinde görülür. Ani ve yüksek sesin
kulak zarını parçalaması hassas korti tabakasını düzelmeyecek şekilde hasara uğratması başlıca etkilerdir. Ani zarar oluşturmayacak düzeydeki gürültüde uzun süre kalan kişilerde sürekli işitme kayıpları görülebilir. Yüksek ses, tüy hücrelerini zedeleyerek, korti organında çökme oluşturarak yada işitme hücrelerini zedeleyerek işitme duyusuna zarar verir. Bu durum işitme kaybı ve işitme eşiğinin kaybına sebep olur.
FİZYOLOJİK ETKİSİ
Gürültünün fizyolojik etkileri kas gerilmeleri, stres, kan basıncındaki artış, kalp atışlarının ve kan dolaşımının değişmesi, gözbebeğinin büyümesi ve uykusuzluktur. Bunların çoğu kısa süreli etkilerdir. Stres ve uykusuzluk gürültünün kısa süreli etkilerindendir. Ayrıca migren, ülser, gastrit vb. hastalıkların ortaya çıkmasında gürültünün önemli etkisi olabileceği öne sürülmektedir.
PSİKOLOJİK ETKİSİ
Gürültü; insanlarda sinir bozukluğu, korku, rahatsızlık, tedirginlik, yorgunluk, zihinsel etkilerde yavaşlama ve iş veriminin azalmasına yol açmaktadır. Bu sonuçların çoğu gürültü ortamında çalışan kişiler üzerinde yapılan gözlemlere dayanmaktadır.
PERFORMANS ETKİSİ
Gürültünün iş verimini azaltması ve işitilen seslerin anlaşılamaması gibi etkileri görülmektedir. Konuşmanın algılanabilmesi ve anlaşılabilmesi türünden fonksiyonların engellenmesi, ortamda etkisinde kalınan arka plan gürültüsü düzeyi ile ilgilidir.
(Kaynak: http://www.manisacevreorman.gov.tr/)”

Konunun ne kadar önemli olduğunu göstermek için sadece Çevresel Gürültü’nün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 25 sayfadan fazla tuttuğunu söyleyebiliriz. Yani konu gazete sayfalarını aşacak derinliktedir.

Yasa ve yönetmelikler, gürültünün önlenmesi veya azaltılması yönünde ilgili Bakanlığa, Mülki Amirlere ve Mahalli İdarelere (Yerel Yönetimlere) pek çok görev ve sorumluluk yüklemektedir.

Örneğin Ankara’da bu konuya hassas davranıldığını basın-yayın organlarından izliyoruz. Öyle ki, 176 Alo Gürültü Hattı kurulmuştur. İstanbul’da gece sabaha kadar süren inşaat gürültüsünden rahatsız olduğunu ilgili mercilere bildirip de sonuç alamayan kişilerin varlığını yine basın-yayın organlarından biliyoruz (http://www.bianet.org/2005/08/26/65677.htm).

Kentimizde durum nedir? Tam bir felaket. Oturduğum semtte, bir tarafta üniversite lojmanları, bir tarafta tugay lojmanları, bir tarafta adliye lojmanları olduğu halde (bunu, eğitim düzeyi yüksek, sorunun farkında olmak gerekir diye söylüyorum) sabahtan akşama kadar satıcı, hurdacı, inşaat, taşıt gürültüsü, gece 24:00’e kadar müzik yayını yapan lunapark, yanında düğünlere ve eğlenceye açık yüzme havuzu… Gece yarısından sonra volumü sonuna kadar açılmış müzik yayını yapan özel araçlar, caminin alt katındaki çay ocağından gece 01:00’de gürültülü muhabbetle tavla oynayanlar… Konut binasının alt katına açılan eğlence yerleri vs. Aklınıza gelebilecek her türlü gürültü kaynağı… Kent merkezlerinde bunları denetlemek ve önlemekle yükümlü belediye nerede? O da Uzun Mehmet anıtı dibinde toplu sünnet eğlencesi düzenliyor… Çok uzak olduğu halde evimden müzik dinleyebiliyorum. Türkçe yetmiyor, Arapça ve İngilizce müzik de dinlemek zorunda kalıyorum. Bu da yetmiyor anons ve sloganları da rahatlıkla duyabiliyorum… “En büyük başkan bizim başkan.”, “En büyük başkan bizim başkan.”… Derdimiz “büyük olmak” mı, “uygar olmak” mı? Şikayet mi edeyim? Eski laftır ama tam bu durum için söylenmiş: “Anamı belleyen kadı, kime şikayet edeyim.”

NOT
Bu yazı, 30 Ağustos 2005’de Zonguldak’ta çıkan yerel Halkın Sesi gazetesinde yayınlanmıştır.