Bu bir sloganının, bir kısmı. Tamamı şöyle: “Ya hep beraber ya hiçbirimiz / Kurtuluş yok tek başına”. Niçin bu konuyu seçtim? İki hafta kadar önce İstanbul’da bir işadamı (Sabri Demirdöğen), villasının bahçesine giren şahıslarca, kendi özel güvenlik görevlisine rağmen, bahçenin 4 metrelik istinat duvarından aşağıya itilmiş ve omurgası kırılmıştı. Aynı zamanda İstanbul İl Genel Meclisi Üyesi olan işadamı, aylarca yatakta yatmak zorunda kalacakmış. Kendisiyle hastanede yapılan bir haber-söyleşide; iyileşince her şeyi satıp yurtdışında yerleşeceğini söylüyordu.
Bu akşam (18 Aralık 2005, Pazar) haberlerde Fenerbahçeli bir futbolcunun kapkaççılar tarafından bıçaklandığını ve hastanede ölüm-kalım savaşı verdiği söyleniyordu. Gün geçmiyor ki bir cinnet ya da bir intihar haberi görmeyelim, duymayalım. Kaldı ki; intihar da sonuçta kişinin kendisine yönelttiği bir şiddettir. Önceki yıllarda dilden dile dolaşan bir şarkı vardı: “Neler oluyor bize” diye soruyordu. Gerçekten neler oluyor bize? Ne oldu da kapkaç, cinnet, intihar olayları bu kadar arttı?
Nasıl bu hale geldik? Özellikle son 25 yıldır uygulanan serbest piyasa ekonomisi politikaları ve paralellinde kültürsüzleştirme, cahilleştirme politikaları ile… Sosyal devlet anlayışının çöpe atılması (rafa kaldırma değil), altta kalanın canı çıksın anlayışının esas alınması ile…
Geçen Cumartesi (17 Aralık) Ankara’da, KESK, DİSK, TMMOB ve TTB öncülüğünde düzenlenen “Demokratik Türkiye, Halk İçin Bütçe” eylemi vardı. Alt başlıklar ise; “Sermayeye değil, emekçiye bütçe”, “Parasız eğitim, parasız sağlık”, “Savaşa değil, eğitime bütçe” gibi konulardı. Son yıllarda yapılan en kalabalık toplantılardan biriydi. Dünya egemenleri tarafından, fiilen ve sürekli olarak bir savaşın içinde olmaya zorlandığımız su götürmez bir gerçektir. Yeni kapitülasyonlarla direncimizin kırılmaya çalışıldığı da öyle… Bütçenin %80’i (yüzde sekseni) borç ve faiz ödemelerine gidecekmiş. Geriye kalan %20 de nemize yetmiyor! Borç yiğidin kamçısıymış. Yiyebildiğin kadar ye… Bu borçlar ne için? Cep telefonu; saç boyası, tırnak cilası, yabancı dizi filmler, ABD sinema filmleri, Hollanda peyniri, İsviçre çikolatası, lüks araba vs. vs almak için.
“Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir” sözünü doğrulamak istercesine yaşıyoruz. Nitekim öyle de yönetiliyoruz. Nüfusun üçte biri aç. Yoksulluk daha geniş bir nüfus oranını kapsıyor. İşsizlik çıldırtıyor. Böyle bir ortamda milyonların toplanması gereken bir eyleme (mitinge) gelenlerin sayısı 20 bin civarında. İşsiz ve aç kalan kişi, kendisinden bir gömlek üstün olanın yolunu kesip cebindeki parayı gasp ederek sorununu çözeceğini zannediyor. Ortanın üstünde varlıklı kesim ise etrafı yüksek duvarlarla çevrili sitelerinde güvende olacağı yanılgısında. Sanki o duvarların dışına hiç çıkmayacaklarmış gibi. Toplumu değiştirip/dönüştürme anlamında en etkili ve yetkili konumda olan bu zümre, kendi güvenliğini sağlama peşinde. Gerisiyle ilgilendiği pek yok gibi. Daha olmazsa çeker giderim diyenler de var. Orta ve alt kesimden bazı kişiler de futbolcu, şarkıcı vs. olarak, hatta lotodan piyangodan para çıkacağını umut ederek “yırtacaklarını!” zannediyorlar. Yani kendini kurtarma kaygısı öne çıkıyor. Oysa yazının başında verdiğim: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sözleri durumu gayet güzel açıklıyor. Herkes toplumsal sorumluluk adına üzerine düşeni yerine getirmedikçe, kendi kurtuluşlarının toplumun kurtuluşu ile mümkün olacağını idrak etmedikleri sürece kurtuluş mümkün değildir. Villanızın bahçesi, gökdeleninizin 25. katı ya da arka sokaklar hepsi aynı oranda riskli bölge olacaktır.
Ya eğitimli, üretken ve adil bir toplum olma yolunda bütçeler hazırlayıp uygulayacağız; ya cinnet geçiren, soygunculuğu meslek edinen, şiddetin sıradanlaştığı bir toplum olacağız. Başka yol yok. O nedenledir ki “eğitime bütçe” isteği mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Barbaros Kutlutaş İlköğretim Okulu
Geçen hafta, bu köşenin hemen yanında “Barbaros Kutlutaş İlköğretim Okulu’na Başarı Belgesi” diye bir haber vardı. Habere konu olan okul Çaycuma’da, aynı bahçe içinde bulunan Barbaros İlkokulu ve Kutlutaş İlkokulu binalarının yıkılıp yerine yapılan dev bir binaya sahip ilköğretim okulu idi. İlkokul dördün ikinci dönemini Barbaros, beşinci sınıfı da Kutlutaş İlkokulunda okumuştum. Kutlutaş İlkokulundan diploma alan ilk öğrencilerdenim. Eski adıyla Çaycuma Selüloz ve Kağıt Fabrikalarının yapımında yüklenici olan Kutlutaş Firması Barbaros İlkokulunun bahçesine kendi adlarını taşıyan bir okul daha yapmıştı. Barbaros İlkokulunun adı ise Barbaros Hayrettin Paşa’dan geliyordu. Tek katlı iki binadan oluşan iki okul yıkılıp yerine çirkinlik abidesi gibi 4 katlı bir bina yapılmış. İlk gördüğümde beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Başka bir yere, yeni bir okul yapılsaydı keşke. Geçen yazın başında etrafını bahçesini dolaştım. Hala istinat duvarlarında korkuluk yapılmamış, üstelik duvarının üstünde inşaat demirleri sivri sivri duruyordu. Dilerim bir çocuk oradan düşüp başına bir şey gelmeden yada tetanoz olmadan gerekli işler yapılır. Yine dilerim ki birkaç yıl sonra, içinde okuyan öğrenciler okulun; adı Barbaros, soyadı Kutlutaş olan biri tarafından yaptırıldığını zannetmezler.