Mustafa Eyriboyun
Hamilton, KANADA
Mevlüt Kırnapçı hocam, gönderdiği e-mektupta, dergide, Cemil Müftüoğlu’nun Çin Yazıları olacak diye yazmış. Yerel bir dergide, bir yanda Çin Yazıları öte yanda Kanada Yazıları… Hem yerel kavramının değişmesi gerektiğini görmek açısından, hem benimki sondan ikinci olacağı için okuyucular idare ediversin artık. Aslında burada da her yer Çinli ve Made in Chine mallarla dolu. Başlığı Erich Fromm’un aynı adlı kitabından seçtim. Aydın Arıkan çevirisi ve Sahip Olmak ya da Olmak adıyla piyasada bulmak mümkün. Okuyalı nerdeyse 20 yıl oluyor ama unutamadığım bir kitaptır. İngilizce aslında, ismin sonunda soru işareti var. Sahip Olmak mı, Olmak mı? Kitabın konusu, “Var Olmak” yerine, “Sahip Olmak” fikrinin öne çıkarıldığı günümüz Batı dünyasına, bir psikanalistin kendi bilimsel çalışmaları ışığında yaptığı, ciddi bir eleştiridir. Yazarın Özgürlükten Kaçış kitabı da aynı paraleldedir. Özellikle batı ülkelerine “kapağı atmayı” düşünen genç dostlarımızın okuması gerekir sanırım.
Kırnapçı hocam, “… Kanada’yı çeşitli yönleriyle, özellikle toplum yaşamı ve insan ilişkileri, şehircilik anlayışı ve toplumsal örgütlenme… gibi bakış açılarıyla anlatan yazıları göndermen önerimizdir …” demiş. Doğurusu bu kadarı benim boyumu aşar. Ben ancak eş-dost sohbetlerinde anlatılabilecek türden şeyler yazabilirim. Yine de gözlemci gözümü zorlayarak, yazının hepten yavan kalmasını önlemeye, askerlik anısı anlatmaya benzememesine çalışacağım. Günlük yaşamdaki basit gözlemler, bazen ders kitaplarında yazılanlardan daha etkili olabiliyor. İki ülke nasıl karşılaştırılabilir? Sosyal ve kültürel yaşam, ya da ekonomik göstergeler mi önemli olan? Bu tür karşılaştırmalar kanımca anlamsız. Hatta bazen ayrımcılık veya baskı unsuru olabiliyor. Sen geri kalmış ülkesin, sen üçüncü dünyasın vs. gibi… O nedenle yazdıklarımın sadece “karşılaştıklarım”a dayandığını, karşılaştırma yapma amacında olmadığımı okuyanların bilinmesini isterim. Burada olup da bizde olmayan güzel bir şey varsa, onu bizde yapmanın yolunu bulmak, yapılması gereken şey bu sanırım. Ne Kanada`ya ne başka bir ülkeye öykünmek için geçerli bir nedenimiz yok diye düşünüyorum.
Yazdıklarım Kanada`nın üç şehrindeki gözlemlerime dayalı olacaktır; Montreal (4 yıl önce, iki hafta kalmıştım), Toronto ve daha çok Hamilton. Genelde şehirler, yollar, yerleşim yerleri ve diğer altyapı çok düzenli. Caddelerin çoğu cetvelle çizilmiş gibi. Downtown denen ve sınırları belli olan şehir merkezindeki bir bölge esas alınarak, yol ve caddelere; John North, King West vs. gibi isimler verilmiş (North: Kuzey, West: Batı). Cadde kavramı bizden farklı. Bazı caddeler şehrin bir ucundan öbür ucuna kadar uzanıyor. Bir adresin şehir merkezine göre konumunu; cadde isminin sonundaki yönden çıkartabiliyorsunuz. Örneğin McMaster Üniversitesi`nin adresi şöyle: Main Street West 1280, Hamilton, ON. Cadde adı: Main, şehir merkezinin batısında kalıyor numara 1280, Ontario Eyaletinde Hamilton. Ontario, Toronto ve Hamilton`un da içinde bulunduğu eyaletin ve bu eyaletin kenarında yer aldığı, gölün adı. İnanılmaz bir şekilde bütün ara sokaklar dahil her kavşakta ve her yol ayrımında göze çarpacak kadar açık bir şekilde levhalara cadde ve sokak isimleri yazılı. Aynı şekilde, ister işhanı, ister küçük bir ev olsun her binanın kapı numarası görünür bir yerde mutlaka yazılı. Dolayısıyla adresle yer bulmak çok kolay. Hele bir de harita okuma bilginiz varsa kimseye yol sormanıza gerek yok. Şehire ait haritalar, şehiriçi ulaşımını sağlayan firmalar ve resmi turizm kurumlarınca isteyen herkese ücretsiz olarak veriliyor. “Kalmadı, yarın gel” yok. Firmaların verdiği haritada, şehirde sefer yapan bütün otobüs ve (varsa) metroların hatları değişik renklerde çizilmiş. Nereye kaç numaralı otobüsle gidilir, nerelerden geçer hepsini görebiliyorsun.
Bunları eşime söylediğimde, harita merakımı bildiği için “Tam sana göre” demişti… Evet tam bana göre. Daha da ötesi, internette birkaç değişik yolla, değişik haritalara ulaşabiliyorsunuz. Özel bir kablo sormak için elektronik dükkanlarına gitmem gerekiyordu. İnternetteki arama motorlarından anahtar kelimeleri girip; isimlerini, adreslerini ve şehirdeki yerlerini, sokağına varıncaya haritadan gördüm ve gidip hepsini elimle koymuş gibi buldum. Bugünlerde okunmuş kitap satan yerleri buluyorum. Dördüne gittim, sırada birkaç tane daha var. Çaycuma, harita üzerine (benim bildiğim) iki değerli bilim adamı yetiştirmiş bir ilçe, bir de harita meraklısı olsun değil mi ya! Başka meraklılar için http://www.google.ca/maps adresine girip, “Search” yerine “used book in Hamilton Ontario” yazıp aratmasını, gelen harita içindeki aşağı-yukarı yönde (+ , -) işaretlerine basmalarını ve harita üzerindeyken fareyi tıklayıp, elini kaldırmadan sağa sola kaydırmalarını öneririm.
Niçin okunmuş kitap? Birincisi; yenisinden ayırmak zor ve yarı fiyatına. Çok yaygın olarak bulunabiliyor. İkincisi; Halk kütüphanelerinde CD`ye okunmuş kitaplar var. Bazılarının kitabı ile CD`sini aynı anda, aynı kütüphanede bulmak mümkün olmuyor. Ben de bulabildiğim CD kitapları kütüphaneden alıp, onları dinlerken kitabı da takip ederek İngilizce çalışıyorum. BOOK CD`ler okuması olmayan, gözleri görmeyen veya kitabı okumak yerine dinlemeyi tercih edenleri, kitapların dünyasına çekmek için güzel bir yöntem. Aynı şekilde kasetler de mevcut. Kaset uygulaması, kısıtlı olarak Türkiye’de de var. Hatta eşimin Ankara’da yaşayan bir arkadaşı, bir zamanlar bir derneğe gidip, gönüllü olarak kasete kitap okuyordu. Buradakiler tamamen ticari ve ne yazık ki sadece ABD`de en çok satanlar listesine girmiş kitapların CD`leri. Her kitabin yok. Yine de Hamilton Halk Kütüphanesinin web sayfasından BOOK CD diye arama yaptığımda bindokuzyüz küsür kayıtlı CD kitap geldi. Bu arada, her beldede bir halk kütüphanesi olduğunu ve buraların arı kovanı gibi çalıştığını söylemeliyim. Yediden yetmişe herkes orada. İsteyen kitap okuyor, isteyen film seyrediyor, isteyen bilgisayarda oyun oynuyor… Aydınlık, iç açıcı bir ortam. Ödünç kitap, CD, VHS film vs. almak için üye olmak gerekiyor. Üyelik için de sadece ikametgah belgesi göstermek yeterli. Üyelere manyetik bir kart veriliyor. Aldığın kitap, film vs. barkoddan okutularak hesabına kaydediliyor. İade ettiklerin de aynı şekilde hesabından siliniyor. İade için illa bina içine girmeniz gerekmiyor. Bina dışında büyük, özel bir kutu var, mesai saatleri dışında o kutunun içine atarak da iade yapabiliyorsunuz. Filmlere iki, kitaplara üç hafta kadar elde tutma izni veriliyor. İnternetten doğru kütüphane kataloğuna veya kendi hesabına girip, üzerinde bulunan, süresi dolmuş, isteyip de o kütüphanede bulunmayan ama öteki şubelerde ya da bir başkasının üzerinde bulunan kitapları vs. hepsini görebiliyorsun. İnternetten doğru istediğin kitap, CD vs. senin adına ayrılıyor. Hazır olduğunda e-mektup veya telefonla bildiriliyor, “Kitabınız hazır, gelip alın” diye. Gidip, soyadı sıranıza göre raftan bulup alıyorsunuz. Bakıyorum da bir ay içinde otuza yakın kitap CD, film vs. almışım. Ayrıca kütüphanenin işbirliği içinde olduğu online kütüphanelere ve diğer bilgi kaynaklarına ulaşılabiliyor. Sırf denemek için odamdan doğru, 1954 Model Volkswagen Transporter`in elektrik şemasını görebildiğimi söylemekle yetineyim.
Kütüphanede çalışanların, sürekli ayakta ve yoğun iş yüküne karşın ne kadar saygılı, güleryüzlü ve sabırlı olduğunu yazıya dökmem imkansız. Görmeden inanmak zor… Ne bir tafra, ne bir surat asma, asla görmedim. İçeride Çince gazeteler de var, belki de hiç İngilizce bilmeyen Çinliler gelip okuyordur. Göçmenler ülkesi olmak ve çok kültürlülük (değişik kültürden insanların birarada olmasını kastediyorum), insanları başka bir boyuta taşımış sanki…
Karşılaştığım diğer işyerleri için de aynı şeyi söyleyebilirim. Genelde güleryüzlü, sakin ve kibirsiz insanlar. Tek istisna varsa o da bazı Orta Doğu ve Güney Asya ülkelerinden gelenlerde… Özellikle birkaç alış-veriş merkezinde buna tanık oldum. Tamamen kara çarşafa bürünmüş ya da başı örtülü bayanların çalıştığı, muhtemelen aile işletmeleri var. Bunların bazılarında bir gerilim, suratlarda bir asıklık var. Ancak üniversite içinde böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü buraya eğitim için gelenler/gelebilenler kendi ülkelerinde ortanın üstü sosyo-ekonomik sınıfa ait insanlar. Her dilden, her dinden, her renkten insanlar bir arada yaşıyor. Herkes ötekine saygılı olmak zorunda… Öğrenci Birliği’nin bulunduğu binada, sık sık, mensubu olduğu dini yada milleti tanıtan kitap, CD vs. satanlara rastlamak mümkün. Bunlardan bana en ilginç geleni Asurlular’ı tanıtan oldu. Günümüzde Asurlular’ın yaşadığını bilmiyordum doğrusu, üstelik bizim coğrafyamız içinde varlarmış. Bu bilgisizlik benim kendi ayıbım tabii ki. Sonuç olarak üniverisite içinde görünüşte tam bir özgürlük ortamı var. Ancak Erich From`un bahsettiği anlamda bir özgürlük var mı? Onun cevabını verecek kadar iç yapıyı bilemiyorum.
Özellikle değinmek istediğim bir konu sürücü davranışları. Aracınızla (kamyon yada otomobil farketmez) bir kavşağa geliyorsunuz, açıkça görüyorsunuz ki bütün yollar boş, görünür hiç bir yerde araç yok, ancak size “DUR” levhası var. Ne yaparsınız? Yanıtı ve başka detaylar için gelecek sayıda buluşmak umuyla…