Biliyorum bu gün nevruz. Gece ile gündüzün eşit olduğu gün. Baharın geldiğinin, hiç şaşmayan doğal işareti. Son cemre düşeli iki haftayı geçti. Önce hava ısındı, ardından su, sonra toprak. Ağaçların damarlarına su yürüdü. Çoğu çiçeğe durdu bile.
Zonguldak’ta Mart ayının ilk günleri, bahar coşkusuna paralel sanat etkinliklerine sahne oldu. Şubat’ı Utku Güven’in “Manâ-ı Dem” siyah beyaz fotoğraf sergisi ile uğurladık. Derin bir acımızı yeniden yaşatarak da olsa Mart bereketli geldi… Buruktu çünkü 3 Mart 1992 Grizu faciası anma amacı da taşıyan üçü bir arada bir sergi ile başladı: Alaaddin Kara-Fotoğraf, Osman Günay-Resim ve Sabahattin Keser-Ahşap Yontu sergisi Atatürk Kültür Merkezi girişindeki salonda 3-11 Mart tarihleri arasında izleyicileri ile buluştu. Resim ve yontu, üzerinde söz söyleyebileceğim alanlar değil. Biraz içinde bulunmuş birisi olsam da fotoğraf alanı da üzerinde kolayca konuşabileceğim alan değil. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki Türkiye’de yeraltı kömür madenciliği konusunda tek bir fotoğrafçı varsa o da Alaaddin Kara’dır. Bizzat madenci birinin çektiği fotoğraflar, dışarıdan günübirlik fotoğraf çekmeye gelen birinin çektiğinden elbette çok farklı olmaktadır. Alaaddin Kara, salt bir fotoğraf sanatçısı değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk duygusu ile hareket eden aydın bir insandır. TTK’nın terk ettiği binaların mahalleli tarafından yağmalandığı günümüzde, O geleceğe belge bırakma telaşı içinde yeraltından kazandığı maaşının bir kısmını bu işe harcamaktadır. Ortak sergi açtığı diğer sanatçılar için de aynı şeyler geçerlidir.
Daha önce şiirleriyle tanıdığımız Osman Günay’ın resimleri de şiirleri gibi kendini kolay ele verir cinsten değil. Her resme ayrı kafa yormayı gerektiriyor. Zaten sanatın amacı da bu değil mi?
Sabahattin Keser’in ahşap yontuları, gördüğüm ilk günden beri beynimde olağanüstü hareketler yaratmıştır. Keser’in her eseri, beynimin daha önce hiç çalışmamış bölümlerini hareket geçirmektedir. Bu sayede beynimin algılama kabiliyetimin geliştiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
11 Mart’ta AKM Küçük Salonu’nda yapılan “Sanat’a Bakışlar – Sergi Değerlendirme Toplantısı”nda her üç sanatçının ve izleyicilerin de dile getirdiği gibi artık Zonguldak’ta üretilen sanat eserlerinin yalnız bu kentte sergilenmekle yetinilmemesi gerekmektedir. Hem bu eserlerin diğer kentlere taşınması yolları aranmalı, hem de Zonguldak’a gelenlerin bu eserleri her zaman görebilmesine olanak tanıyacak örneğin bir müze açılması ya da en azından uzun süreli sergilerin açılacağı büyük ve çok salonlu bir sanat galerisinin açılması düşünülmelidir. Gelişmiş ülkelerde bir serginin iki ay üç ay açık kaldığını biliyoruz. Zonguldak’ta üretilen eserlerin oralarda üretilen eserlerden aşağı kalır yanı yoktur. Kaldı ki bu kadar ilgisiz bir ortamda yapıldıkları dikkate alınırsa, biraz ilgilinin çok daha üst düzeyde eserler üretilmesini sağlayacağını söyleyebiliriz.
Fırat’tan Dicle’ye fotoğraf sergisi (4-11 Mart), dört amatörün bir gezide çektikleri fotoğraflardan oluşmakta idi. Bu işten gelir elde etmediklerini ifade eden amatör sözcüğüne aldanıp, fotoğrafların acemice çekildiğini sanmayınız. Hepsi usta işi ve ustalar da; Ayşegül Karalar, Demet Ülker, Handan Baycık ve Nadir Özsoy idi. Fotoğrafçılara özel bir tur ile yapılan gezide çekilip, 40×50 cm boyutlarında basılan, çoğunluğu renkli fotoğraflar bizi aldı götürdü oralara. Sergi, 13 yıl önce bir teknik gezi sonrası Ersin Güngör ile düzenlediğimiz “GAP Saydam Gösterisi”ni anımsattı bana. Ancak gösteri, serginin tadını vermiyor tabii ki. 13 yıl sonra yeniden gitmiş/gezmiş gibi oldum. O küçük sergi salonunda Urfa’yı, Kâhta’yı dolaştık, Nemrut’ta gündoğumunu izledik. Sevgili Ayşegül Karalar’ın “Bir Seyehat’in Ardından” başlıklı sunuş yazısı ve o coğrafyadan çıkmış şairlerin dizelerinin fotoğrafların altına yerleştirilmesi ile sergi her türlü övgüye değerdi. (Aramızda kalsın, her gidişimde pasta, börek ve çay ile kaşılandığım için birkaç kere gittim…) Sevgili dostlarımızdan ülkemiz ve dünyanın başka yerlerinden de benzer sergiler beklediğimizi belirtelim.
Ahmet Öztürk’ün Sergi Odası’nda açtığı, Zonguldak ile bir şekilde ilgili “Kitap Kapakları Sergisi”ne başka bir yazıda değinelim.
Ha bu arada Picasso’nun resimlerini görmek için İstanbul’a gidenler, Zonguldak’taki sergileri gezdiler mi acaba? Gelecek hafta buluşuncaya kadar cevaplarınızı bekleyeceğim. (Fotoğraflar: Mustafa Eyriboyun)