Öfkeden mi, üzüntüden mi bilmem ama tam avaz avaz bağırmak isterken boğazım düğümleniyor. Estetikten bu kadar uzak olmayı nasıl beceriyorlar acaba?
Çocukluğumda plastik çiçekler yeni çıkmıştı. Bizim köylerde yere dal düşse yeşerir, çiçeğe durur. Durum böyleyken evlerin içine, pencerelerin dışına plastik çiçekler konulurdu. Yapılan iş doğayla uyumsuz, estetikten uzaktı ama o günün koşullarında o bile anlaşılabilirdi. Çünkü radyonun, televizyonun, gazetenin, kitabın girmediği elektriğin yolun olmadığı köyde o plastik çiçekler bir bakıma köyün dışındaki modern dış dünya ile bir çeşit ilişki kurma biçimiydi. Köylü daha güzelin ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu. Yılda bir iki gittiği şehirde gördüğünü edinmeye, şehirliyi taklit etmeye çalışırdı.
Aradan elli yıl geçmiş. Dağa taşa elektrik gelmiş, televizyonun ve sonra internetin girmediği ev köy kalmamış. Dünyanın her yerinden şehirleri, bahçeleri, binaları görür olmuşuz. Yani bunca görselle donatılmış bir dünyada güzellik anlayışımız hiç mi gelişmez!
Ben bu çirkin sevmeyi inanç sistemine bağladığım için dostlarım kızıyor. Kadını kara çarşafa sokan, resimi heykeli yasaklayan bir zihniyetten güzellik beklenemez. Tüm dünyada sonuç ortada…
Görsel KulturServisi.com‘dan alınmıştır.