Skip to main content

Etik mi, T-etik mi?

Gazetenin basılıp elinize ulaştığı gün 14 Şubat olacak. Yani “sevgililer günü”. Her şeyimiz gibi o da ithal. Aslı (orijinali), “Valentine’s day”. Bu tür günlere muhalefetimden dolayı, yazmayı da destekçilerine bırakalım.

Çok çalışan çok para kazanır mı? Cevap: “Hayır.” Öyle olsaydı günde oniki saat çalışan yorgancılar, terziler, ayakkabı boyacıları, simitçiler hep zengin olurdu. Oysa çoğu karın doyurma telaşında. Pekiyi çok para nasıl kazanılır?

“Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz” diye bir söz var. Ancak bunun artık geçerli olmadığı söyleniyor. “Çünkü artık aileden zengin olmayan birisi de çok para kazanılabilir. Örneğin, borsada oynar, atadan kalma bir arazisi değer kazanır vs.” deniliyor. Örneğin Ankara’ya yakın yerlerde tarlasını 80-100 daire karşılığı kooperatiflere verenlerin olduğunu duyuyoruz. Sıradan bir çiftçi iken, birden o kadar daire sahibi olmak… Lotodan büyük ikramiye çıkması gibi bir şey olmalı. “Borsada oynama” karşılığı kazanılan paranın gerçekten bir emeğe, alın terine karşılık gelip gelmediğini sorgulayan aklım buna cevap bulamıyor. Yani bu para aslında tam olarak neyin karşılığıdır. Belki de anlamazdan geliyor. Çünkü bu paranın hak edilmiş bir para olduğunu düşünmüyor. Son zamanlarda ülkemize giren yabancı bir bankanın, dünyanın en büyük mayın üreticilerinden birinin finansmanını sağladığına dönük bilgiler internette dolaşıyor. Olsun bir başkası da protez üreticisinin finansmanını sağlar, olur biter. Böylece bizim gibi yoksul toplumlar, tasarrufları ile hem mayın ürettirir hem mayın ile kopan bacağına protez ürettirir. Ne güzel iş bölümü değil mi?

Bu konular her gün gazetelerde yazılıp çiziliyor. Benim burada yaptığım işin somut bir anlamı var mı bilemiyorum. Bu arada konumuz neydi? Para kazanma üzerine konuşuyorduk. Son yıllarda televizyonlarda silahlı diziler, mafyalı diziler diz boyu… Hepsinde tetikçiler iş başında. Kimi vatan için! Kimi namus temizlemek için! Kimi sadece para kazanmak için tetiğe basıyor. Bir insanı öldürme karşılığı para kazanmak nasıl bir duygu acaba? Bunu, belki insan hayatı kurtarma karşılığı para kazanan bir hekim daha iyi açıklayabilir. Birisi yazsa da okusak… Her şey tersi ile anlam kazanırmış ya…

Tetikçilik başka anlamlarda da kullanılıyor. Örneğin birine arka çıkmak adına konuştuğunuzda “Ne o! Onun tetikçisi misin” derler ya. İşte öyle. Ülkemizde özelleştirmeler hızla devam ediyor. Son iki yılda neredeyse 30 milyar dolarlık satış yapıldı. Ekonomideki iyileşme buna bağlı olabilir mi acaba? Bir bakıma atadan kalanları satarak durumu düzeltir gibiyiz… Satışı yapanlar, bir anlamda, satın alanların tetikçileri sayılırlar mı?

Şimdi ABD İran ve Suriye’ye saldırma ve oraları işgal için zemin hazırlama çalışmaları yapıyor. Komplo teorisi denilebilir ama “karikatür krizi” de bu hazırlığın bir parçası gibi. Türkiye’yi bu işgallerde kullanmak için sıkıştırıp duruyor. Irak işgali öncesi yaşanan tezkere reddi gibi bir olayı tekrar yaşamak istemiyor. Ecevit hükümeti, Irak işgaline karşı olduğu için apar topar düşürüldü. O kadar köklü partiler varken, yerine, devlet tecrübesinden yoksun, kurulalı bir yıl olmuş bir parti iktidara geldi. Şimdi iktidardakiler, İran ve Suriye konusunda ABD’ye “hayır” derlerse seçim yakın demektir. Başbakan’ın son zamanlardaki hırçınlığı belki de bunu gördüğü içindir. ABD, kendisine destek çıkacak bir bakıma tetikçilik yapacak iktidar görmek isteyecektir. Tetikçiye verilecek paralar nasıl olsa Ortadoğu petrollerinden çıkartılmaktadır. Yani ABD’nin herhangi bir kaybı söz konusu değildir. Kaybeden ABD ve diğer batılı ülkeler dışındaki ülkeler olmaktadır.

Bu iktidar giderse yerine illa tetikçi bir iktidar mı gelecektir? O, seçmenlerin ne kadar bilinçli olduğuna bağlıdır. Son seçimlerde daha önce siyaset sahnesinde hiç olmamış, ABD’yi dolandırdığı(!) için vatandaşlardan takdir alan* bir şirketin patron ailesinin kurduğu bir parti %7 gibi bir oy potansiyeline ulaşmıştır. Yani seçmen, ülke yönetimini teslim edeceği parti ve kişileri seçeceği seçimleri eğlencelik bir oyun zannetmektedir. Yani bilinçten yoksun, garip davranışlı, her şeyi bildiğini zannedecek kadar cahil, her türlü yönlendirmeye açık bir görüntü vermektedir. Okumayan, öğrenmeyen bir kitlenin başka türlü olması beklenemez. Dolayısıyla tetikçilik yapacak bir iktidarın gelmesi hiç de uzak bir olasılık değildir.

Seçimlerde oy kullanırken “etik olan”a mı, “tetik olan”a mı oy vereceğiz? Bu kadar maldan konuşmuşken; bizde, “Ne bakıyo’sun öyle mal gibi” diye de bir söz vardır. Bu konuda son sözüm bu olsun bari…
(*: Seçim öncesi Telsim’in, ABD şirketi Motorola’yı dolandırmasını takdir eden çok sayıda kişiye kulak misafiri olmuştum.)

Parası da varmış maşallah,
Darısı da garip gurabaya inşallah!

Üsküdar’daki ev hariç yaklaşık bir milyon yedi yüz bin Yeni Türk Lirası (1 700 000 YTL) mal varlığı. Sıfır atılmazdan önceki alıştığımız rakamlarla söylersek bir trilyon yedi yüz milyar TL. Hayata sıfırdan başlayıp 52 yaşına gelmiş birisi için hiç de fena sayılmayacak bir mal varlığı. Darısı “tüyü bitmemiş yetimin, garip guraba”nın başına.

Gözümüz yok da benim anlayamadığım, bu kadar parası olan birinin çocuklarının Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) okul masraflarını niçin bir başkası karşılıyor? Devlet memurlarının, çalıştığı işyeri ile iş bağlantısı olan kişi ve kurumlardan bir tek takvim alması bile rüşvet sayılırken, bu durum ciddi bir soru işareti doğuruyor. Öte yanda; bazı işadamları demek ki tüyü bitmemişlere değil, tüyü bitmiş hatta kıla dönüşmüşlere destek olmayı tercih ediyorlar. Ne diyelim, para onlarda nasıl istiyorlarsa öyle yaparlar. Karşılıklı rıza olduğuna göre mahkemeler bile karışmıyor görüldüğü gibi…

Birkaç yıl önce Paris Belediye Başkanı, oğluna ucuz ev tutuğu için “başkanlık sıfatını kullanarak yakınlarına menfaat sağladığı” gerekçesiyle, aleyhine oluşan kamuoyu baskılarına dayanamayıp istifa etmişti. Neyse orası Fransa, burası Türkiye… Hem “bal tutan parmağını yalar” demiş atalarımız. Olup bitene seyirci kalanlar da avucunu yalar.

NOT
Bu yazı, 14 Şubat 2006’da Zonguldak’ta çıkan yerel Halkın Sesi gazetesinde yayınlanmıştır.